*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

13 Ocak 2017 Cuma

en büyük mutluluk anlaşılmaktır...en büyük hüsran da duvara konuşmaktır…bir de "müzmin cehalete mahkum olmaktır" kahırların en büyüğü….



genç erkek, yıllar  önce  “habercilik  ve haber  dili” dersinden öğrencimdi. aradan  10 yıl geçip  gönül verdiği genç kızla evlenirken nikah şahitleriydim çünkü bağımız hiç kopmamıştı. çok sınırlı geliri olan çiftçi ailenin çocuğuydu genç erkek. yatılı okumuştu. üniversiteliyken  ispanya kapısı açıldı önüne.  sonra  gençlik kuruluşunun temsilcilerinden oldu. sık gidip gelir oldu bir çok ülkeye.  bunları yaparken kültür sanat edebiyat ve dil öğrenmeyi de ihmal etmedi. oysa  sayısal (!) bölüm  öğrencisiydi. sözelden sanattan edebiyattan psikolojiden  bana ne!”  demedi.  diploması ve SÖZEL birikimi olunca da başarılar geldi. dünya çapındaki  kuruluşun psikolojik veri analizlerinin denetleyeni oldu.


içi de dışı da güzel genç eşi  de kasabada başlayan hayatında devrim yaparak kız meslek lisesinin sınav girişi puan handikaplarına rağmen çocuk gelişimi bölümünü kazandı ve 1.likle bitirdi...adım adım ilerleyerek de alanında hakkıyla  öne çıkan  akademisyen oldu. genç kız  genç erkeğe göre  çok  daha varlıklı bir ailenin çocuğuydu. aslında onca eğitiminin  ardından kasabasına, annesinin  yanına dönüp, börekler açmayı hayal edip  kısmetini(!) bekleseydi ailesi daha çok sevip sayacaktı  onu. ama o  düşünmeyi, öğrenmeyi  ve üretmeyi seçti. bir de gönül verdiği genç erkekte ısrar etmeyi…


ikisinin yaşadığı  med cezirli süreci; umutlarını çabalarını birebir gözledim ben de büyükleri olarak. gücüm yettiğince hem zaman hem emek verdim ikisine de. biliyordum çünkü önce Türkiye için kıymetli olduklarını. evlilik öncesindeki telaşlarını, zorluklarını, parasızlıklarını gözlerken bazen sert uyarılarda da bulundum. amma; hepsinden önce cesaret duygularını pekiştirdim.


aslında;  genç olsun yaşlı  olsun , herkes paradan puldan önce hak ettiği cümleleri duymak ister. bu cümleler övgü de olabilir ikaz da. yeter ki samimiyetle olsun. yeter ki, yıkmak için değil yapmak için olsun….


çünkü;
en büyük mutluluk anlaşılmaktır.
en büyük hüsran da duvara konuşmaktır…
bir de  cahillerle yaşamaktır , kahırların en büyüğü…


genç erkek ve genç kadının en çok  birbirlerine yaslanarak  yürüdükleri yolda geldikleri yer  çok büyük başarı. hiçbir yapıya ,  amcaya dayıya şuna buna dönüp bakmadan,  kendilerine güvenerek güle ağlaya geldiler  daha güzel günlere. ama son büyük başarıları onları bile şaşırttı.  bir telefonda “ben bu başarıların geleceğini  en az 5 yıl önceden hem de ortada hiçbir şey yokken defalarca  söyledim değil mi”  diye sordum. ikisi birden “evettt hocam neredeyse günü saatiyle söylediniz…” dedi…


yıldız falı bakmamıştım elbette. hiç inanmam da böyle fal büyü işlerine. yalnızca akla,  emek harcamaya ve hayatın adaletine inanırım. yıllar öncesinden bile ilk bakışta gördüğüm en temel özellikleri iki genç insanın da müzmin cehaletle olan mücadeleleriydi…ikisi birden doğru  yolda yürürken dünyaya da odaklanmışlardı çünkü. ben de gönlümle hep yanlarında olmuştum…


artık önlerinde daha büyük güzellikler var tüm dünyayla paylaşacakları…inanın ki  daha 30’lu yaşlara bile gelmeyen iki gencin  yaşadığı bir peri masalı değil. bu dünyada; insana ve KENDİNİZE verdiğiniz her emeğin karşılığını KESİN OLARAK alırsınız. ama başarı ama şiddet ama cehalet ama mutluluk olarak !


evet, bazen işler sarpa sarar  umutsuzluğa düşülür ama insana yatırım yaptıysanız güneş görünür bulutların arasından.. çünkü bütün dünyada en büyük güç cehaleti fark edip onu aşmaya çabalamış  insanların toplamıdır.  türkiye bu gerçeği daha iyi anladığında hızlı koşacak.  o güne kadar da hepimiz bireysel çabalarımızla dolduracağız bu boşluğu.  anne baba , öğretmen, yayıncı, komşu, bakkal, pazarcı olarak…çocuk ve gençlerimizden emeğimizi, iki güzel cümleyi esirgemeyeceğiz. neye aklımız eriyorsa onu anlatacağız. çok kullanılan örnektir; 


“her çaba harcayan başaramaz
ama başaranlar yalnızca çabalayanlardır..”


güzelim türkçemiz de şunu der;
“harmanda izi olmayanın,  sofrada yüzü olmaz…”

ne mutlu harmanda izi olanlara…

( murat örem / 13  ocak 2017 / ankara…)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder