*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

3 Kasım 2016 Perşembe

“ adı, soyadı açılır parantez / doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti / kapanır, parantez. / o şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı / bir parantez içinde doğum, ölüm yılları..."

                                    karlı kara kış / ankara 2016/fotoğraf arda örem


bin yıl olmuş….

yine uzun bir yaz…
yine  denizli  /  acıpayamdayız….
biz  torunlar dede ocağındayız….

annem ve teyzem baba ocağında…
damatlar;  babam ve eniştem de orada…
onlar için de hep baba  ocağı oldu o ev…


bir çok yaz  mevsimindeki  gibi yine denizli / acıpayamdayız……
o kocaman köşk  kılıklı  güzel evde bir aradayız…

takvim 80’lerin başını  gösteriyor….

ama evin direği  dedem “behzat aga” yok artık…
1979 yılı 23 nisanından beri  “bessat usta…”  yok…
fakat   ata  ocağı  tütüyor…



anneannem var  hala…
kaya gibi duruşuyla…
bembeyaz saçlarıyla…
cebindeki   cigarasıyla…

dayılarım var…
kimi evli kimi bekar…
teyzem eniştem var…
teyze oğullarım var…
anne babam kardeşim var…
ben varım…
bir de her vesileyle konuk olan kasabalılar  var…


köşk kılıklı evde herkese yetecek  oda da var…
yatak  da var…yer de var…



yirmi kişinin  aynı anda   merhabayla oturup ,
bugünümüzü aratma  ya rabbim / elinize sağlık
cümleleriyle tok  kalktığı  halil ibrahim   sofraları  var…



acıpayamda , kocaman koskocaman bir  de teras var…
büyük  bahçede onlarca meyva ağacı var…
dut, vişne, iğde, erik, elma , armut …dallarından dökülüyor….



bahçede , dedem bessat aganın bizler için yaptırdığı havuz bile var…
hem de taaa 1970’lerden kalma…..



aynı evde muhabbet var…
sohbet var…büyük var, küçük var…
tavla var…gazeteler var…
siyaset var…kitaplar var…
satranç takımları var…
bunların hepsi eksiksiz   var ama
kolay kazanılmış varlıktan değil ,  
görenekten var…



akşamları  bir de televizyon var…
renklenmiş bir de arsızca o televizyon  80’lerde…



ve o televizyonda hüsnü kuruntu ailesi de var…
ekranın karşısında,   evdeki seyirciler akşamları   boy boy…


ben yokum aralarında televizyon seyircilerinin…
sevmiyorum öyle bir cama alık alık bakmayı…
çocuk irisi halimle bile itici geliyor bana televizyon…



ama  televizyondaki gazanfer özcanı / gönül ülküyü seviyorum…ayrı…
çok yıllar sonra olacak  onların evlerinde  ağırlanmam…
gönül ülkünün elinden  alengirli çaylar içmem…



babam hiç yok o televizyon seyircilerinin  arasında…
bahçede o, hep terasta,  özellikle geceleri,  eğer tv’de maç yoksa…
hep sıcaktan yakınan bir adam olarak bağrını yaylasına çevirmiş acıpayamın…
dallardan elma koparıp kütür kütür yiyor  sıcak yaz akşamlarında babam…
gazetesini okuyor….dayılarımı dinliyor eniştemle birlikte…
önündeki fıstıklardan yiyor, soğuk birasını içiyor  alkole teslim olmadan…
yıllar sonra ben de öyle oluyorum...
babam gibi...




ben de evdeki terasa asılmış çingen düğünü  misali  gıyneşmiş sokak ampulleri altında kitap okuyorum  alık alık  televizyon izlemek yerine…bir de yıllar sonra iki çocuğumun annesi olacak  sarıdamarlıgeline  taaa o zamanlardan uzuunnn mektuplar falan yazıyorum liseli halimdeki ergen sivilcelerimle…



çok sonraya denk gelecek,  benim sarıdamarlıdan  haklı haksız  bıkmalarım usanmalarım huysuzluklarım söylenmelerim…onun da zamanı gelince artık canına tak demeleri…küsmeleri...gözüm de özüm de kurudu  murat  cümleleri...

daha o zamanlara da çoook var…


                                  istanbul /bandırma feribotu/1987....



hasılı kelam ben daha liseliyim….
televizyon karşısındaki seyirciler arasında büyük halam varsa dizi falan pek izlenemiyor zaten…büyük halam, aslında annemin halası…bessat dedemin de kız kardeşi….acıpayamlılar behzat dedeme bessat abey derlerdi…biz de severdik bu bessat dede halini…büyük halam aynı zamanda  türk tiyatrosunun ilk aktrislerinden…




1917 doğumlu büyük halam…1913 doğumlu bessat dedem…
büyük halamın adı ;    “ nezahat tanyeri…”
                                         

böyle deyince  pek bilmezsiniz de;  hani bir çok filmde kemal sunalın, şener şenin, ayşen grudanın, fatma girikin, nevra serezlinin   huysuz annesi / kaynanası dersem,  aaaa  büyük halan o muuu???  deyiverir bir çoğunuz…



büyük halam nezahat tanyeri ;  behzat butakların, vasfi rıza zobuların arkadaşı…muhsin ertuğrulla birlikte ülkeye tiyatroyu getiren avni dilligilin ilk eşi,  büyük halam…aliye rona da görümcesi…çünkü aliye rona avni dilligilin kız kardeşi…hani türk filmlerinin unutulmaz karakteri aliye rona…ömrünün son yıllarında  adı huzurevi olan bir kötülük binasında ölmeden ölen aliye rona…



nedret güvençlerin, gazanfer özcanların, haldun dormenlerin falan otoriter ablası büyük halam…kaşını kaldırması yetiyor…ferhan şensoyların, dinçer çekmezlerin, genco erkalların, zeliha berksoyların falan da enikonu  hocası / annesibüyük halamın tek oğlu erhan dilligil de aktör…istanbuldaki üniversite yıllarımda aramızdaki onca yaş farkına rağmen kah abi kardeş, kah baba oğul olduğumuz  erhan dayım…annemle kardeş çocukları işte…benim de dayım…dayılarımdan bile daha dayım..  erhan dilligil dayım....
                                        üniversite yıllarımın en güzel insanı    
                                              erhan dilligil / 1934-1991

arda’nın ikinci adını verdiğim erhan dayım…
soyadı babadan geldiği için  dilligil…


bizim   dilligil ailesiyle hiçbir akrabalık bağımız yok…



ve büyük halam nezahat tanyeri,  oğlu erhan dilligille birlikte suna pekuysalın kocası ergün köknarı da emzirdiği için  1930’ların sonunda onun da hakikaten süt annesi….



işte sinema ve tiyatroda  herkesi tanıyıp bir de neredeyse herkesin hocası olunca  büyük halam nezahat tanyeriyle o yıllarda televizyon izlemek eziyet….!!!! çünkü hiç kimseyi ama hiç kimseyi beğenmiyor…beğeniyor ama mutlaka şu da şöyle olmalı diyor…öfleyip pöflüyor…böyle mi öğrettik diyor kendi kendine bik bik bik diye……



biz de,  özellikle de ben, 
enikonu dalına basıyoruz…
film daha da şenleniyor…!!!!



büyük halamın hayatının bir çok tarafı da ayrı bir garipgüzel…



daha 10 yaşında  olgunlaşma mektebinde /denizlide sahneye çıkıyor ve sahneden inerken bir büyük ismin yanına götürüyorlar büyük halam nezahat tanyerini….annesi safiye hanım mektebin hocalarından…babası ethem efendi, ertuğrul gemisinin baş çarkçıbaşılarından…çarkçıbaşı deyince aklınıza  sıradan bir iş gelmesin…geminin komuta heyeti işte…bütün bu isimler tabii ki annemin babasının yani   benim de dedemin anne babası elbette…



işte  denizlide karşısına çıktığı o isim 10 yaşındaki halama mavi mavi derin derin  bakıyor bakıyor…sonra da tane tane üstüne basa basa ;

sen bu sanatı tiyatroyu çok mu seviyorsun diye soruyor ?
evet paşam diyor halam sesi titreyerek….
seni bu sanatın zirvesinde görmek istiyorum diyor paşa…
emredersiniz paşam diyor kız çocuğu olan büyük halam….
sonra bir ipek mendilini hediye ediyor paşa…
10 yaşındaki  kız çocuğu titreyerek iniyor sahneden….


Atatürkle,
Mustafa Kemalimizle tanışması
işte böyle oluyor  Nezahat Tanyeri  Halamın…



bugün az önce ajanslara düşünce haber "gönül ülkü  özcan öldü"  diye; anılar da belleğimdeki yuvalarından vira bismillah eyliyorlar işte…tarazlı sesli ve çok güzel elli gönül ülkünün çay sunarken hali geliyor gözümün önüne erhan dayımla evlerindeki ziyaretimizde…o ziyarette  gazanfer özcanın bana dönüp,  sen ne okuyorsun delikanlı sorusuna verdiğim efendim ben bu aralar haldun taner brecht ve biraz da immanuel kant okuyorum, aziz nesini hep okuyorum  cevabıma bakıp  hayy maaşallah deyişi geliyor aklıma….



anılar böyledir işte…
ne laf dinler ne söz…
külhanidir anılar….
öyle  süt şişesi gibi durmaz dolaptaki yerinde…
cepteki bozuk paraya da  benzemez…
daha çok arabanın içindeki çakmak gibidir…
zamanı geldi mi  de  “ güm diye”  patlar anılar…


bu geceyarısı patlayan anılarımın içinden anneannem geliyor…
ismail  özkök eniştem geliyor…
erhan dilligil dayım geliyor…
serin yaz akşamları geliyor acıpayamın…


kıbrıs çıkarmasındaki askerlerimizi / mücahitleri,  elinde kehribar tespihle izlerken hüngür hüngür  katıla katıla   ağlayan  güzel sakallı bessat dedem geliyor…


acıpayamda pek izlemediğim ama sevdiğim  hüsnü kuruntu ailesi  dizisi geliyor…


istanbul  siyasallı, çok  aşık bir öğrenci olarak, komşu fakültedeki   o kara eşek gözlü  güzelim kız çocuğuyla  istanbulun altını üstünü hallaç pamuğu gibi attığımız,  tiyatrolarını mesken tuttuğumuz, baklavacılarında şekerpare yiyip sigara içtiğimiz, sahaflarında tozlu kitaplara bulandığımız   1980’li yılların ikinci yarısı  geliyor….
                                         istanbul  feriköy öğrenci yurdu/ 1987


hiç aklımdan çıkmayan
hiç aklımdan çıkmadığı için de
çok da sevdiğim ölüm geliyor…


hayat kadar güzel ölüm geliyor…

ölüm kadar güzel hayat geliyor….



ne diyordu hocaların hocası behçet necatigil;
“ adı, soyadı
açılır parantez
doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
kapanır, parantez.

o şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.

ya sayfa altında, ya da az ilerde
eserleri, ne zaman basıldıkları
kısa, uzun bir liste.
kitap adları
can çekişen kuşlar gibi elinizde.

parantezin içindeki çizgi
ne varsa orda
ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
ne varsa orda.

o şimdi kitaplarda
bir çizgilik yerde hapis,
hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki,
öldürebilirsiniz…..” 

                         hayat paranteziniz güzel olsun kıymetli okurlar…
           ( murat örem / 03 kasım 2016 / ankara….) 

       türk tiyatrosunun bütün ölmüşlerine...ölmemişlerine !!! 
       ilhan irem / sanatçılara benzer göklerdeki yıldızlar


2 yorum:

  1. Niye sanatla içiçe olduğunu yeni yeni anladım. Böyle bir aileden gelmek ne kadar güzel. Bunu layıkıyla taşıyabilmek her babayiğidin harcı değil.
    Allah Gönül Ülkü' ye gani gani rahmet eylesin. Yıllarca bizim ailemizin bir ferdiydi. Bizdendi. 😢

    YanıtlaSil
  2. bir kuşak gazetecisiyle, yazarıyla, politikacısıyla, sanatçısıyla sahneden çekiliyor namıkcım...

    kalitede de kantitide de , dilerim gelenler gidenleri aratmaz....

    sevgilerim, selamlarımla....

    murat....

    YanıtlaSil