*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

15 Aralık 2015 Salı

toplantıdaki güç dengesi bir kişinin konuşması ve haklılığıyla yer değiştirmişti….güç dengesi yer değiştirdiğinde pozisyon da değişirdi çünkü …!!!! ne acı…ydı…ne gerçek…ti…ve ne onur kırıcı…ydı….






bir yazı okudum dün internetten…
evet, bu bir kusursa, artık yazıları internetten okuyorum…
bir zamanlar tomar tomar gazete alan ben,  eve gazete almıyorum…

dün de  onlarca yazı okudum da,  biri çok hayatın içindendi…
biri tam da burnumuzun dibindendi…

arda çok küçükken evdeki gazeteleri tekmelerdi ben sayfalar arasına gömüldüğümde hafta sonları…bilgisayardaki likit kristal ekranı tekmeleyen yok şimdilik…!!!

ben yaşlandım, arda da umur da büyüdü…
çok büyüdü….

neva çiftçioğlu banes’ti  dün okuduğum cümlelerin yazarı ve amerika’dan yazmıştı 14 aralık 2015 tarihli habertürk gazetesine ve ben gazetenin internet sitesinden okudum…

“mikrop ağaç insan…” başlıklı yazısında işi nedeniyle bulunduğu abd’de başına gelen sıradan bir hikayeyi yazıyordu ama sonrasında hepimiz  için sıradışı öğretideki bir yaşanmışlığı anlatıyordu  neva çiftçioğlu banes…

kargodan aldığı ürün kusurlu çıkınca aynı ürünü iade etmek için postaneye giden neva hanım , bankodaki görevlinin haddini aşan küstahlığıyla karşılaşmıştı ve görevli kendisinden sırayı terketmesini ve en arkaya geçmesini emretmişti…!!!!

hakkını savunmak isteyen  birey olarak görevliyle tartışmasını sürdürmeye kararlıyken neva çiftçioğlu , bambaşka bir şey olmuştu…

postanede sıra bekleyen onlarca amerikalı, asabi ve saygısız görevliye sakin biçimde hemen işini doğru ve hızlıca yapmasını söylemiş ve kimseler de;  

“kardeşim çok işimiz var
 hadi uzatmayın barışın
 sen de idare ediver ablacım
görevlinin çok işi var
çocuğu da hastadır
maaşı da azdır…”

yavanlıklarına, ucuzluklarına, bayağılıklarına  yaslanmamıştı…

bu olaylar yaşanırken sırasını bekleyen onlarca insan tek bir geri adım atmamış  veya araya kaynak yapmayı !!!!    aklına getirmemişti…

bunca eleştirel gözün kendisini ablukaya aldığını anlayan görevli de densizliği bırakmış , işini yapmıştı hemen…

yazının sonunda haklılığını kanıtlayarak sonuca ulaşmış  ve doğru yerde durduğu zaman diğer insanların da desteğini almış kişilerin  huzuruyla otoparktaki arabasına binen neva çiftçioğlu banes, postanede olaya şahit olan bir yaşlı ismin kurduğu şu cümleleri de aktarıyordu okurlarına;  

   size yapılan bu yanlış için üzgünüm.
doğada hayvanlar, ağaçlar ve hatta mikroplar
birbirleriyle bağ içerisinde hareket ederken
biz insanlar birbirimizden çok koptuk.

YANLIŞ,
anında tespit edilerek sineye çekilmeden,
derhal toplu olarak tepki gösterilmez ise
‘NORMALLEŞTİRİLİR’.

o hizmet eden bayan
bir dahaki sefere
yanlış yaparken
iki kez düşünecek.

biz görevimizi yaptık.
hadi size iyi seneler...”

bir yazı okudum dün…
aslında dün de ,  
onlarca yazı okudum da, 
biri çok hayatın içindendi…

biri tam da burnumuzun dibindendi…

neva çiftçioğlu banes’ti  okuduğum cümlelerin yazarı ve amerika’dan yazmıştı…

paylaşayım istedim…
ve yazıyı okurken çok eski geçmişe  gittim…

yıllar önce büyük oğlum umur’un ortaokul veli toplantısında her dersin öğretmeni sınıfa giriyor ve lisanı münasiple öğrencileri tanımlıyor velilere önerilerde bulunuyordu…

buraya kadar her şey aşina olduğumuz biçimdeydi…

sonra içeriye ben abartılı boyalıyım diye çiğ çiğ bağıran siyah kabarık saçlarıyla bir öğretmen hanımefendi girmişti, matematik dersinden sorumlu olduğunu beyan ederek…

aslına bakarsanız daha sınıfa girerken hakemsiz bir boks maçına hazırlandığı belliydi…o öğretmen hanımefendi saçlarını savura savura velilere ve  çocuklarına kelimelerden oluşmuş yumruklarıyla  vuracak, bu çocukların kafası matematiğe basmıyor!!! diye çoğunluğu aşağılayacak, çocukların aldığı çok düşük notları herkese deklare edecek , bence çocuklarınızı okuldan alıp çırak olarak verin diye haddini aşan cümleler kuracak,  hesapta  biz veliler de el aman dileyecektik…

öğretmen ağzını açıp cümleler kurduğunda tam da tahmin ettiğim gibi oldu yaşananlar…otuz kişilik sınıfta belki yalnızca beş öğrenci geçer notu almıştı ve diğerleri tam anlamıyla dökülüyordu…

öğretmen psikolojik üstünlüğü ele geçirmenin rahatlığıyla velilere ve çocuklarına ağzına geleni söylüyordu ve anne babalar da her aşağılama cümlesiyle sıraların üstünde adeta sinek gibi küçülüyordu…

baktım, saçları siyah boyalı öğretmen formundaydı…!!!

eh , ben de severdim haklı olduğumda karşımdakini kelimelerimle kendine getirmeyi…serde,  bin yıllık öğretmen çocuğu olmak da vardı….yedi tarafım neredeyse öğretmendi ve bilirdim  bağcıyı dövmek yerine üzüm yemek isteyen öğretmenin nasıl olması gerektiğini…

iyi öğretmen asla öğrencisini küçük düşürmeyi yeğlemezdi…
kalabalıklar içinde ne öğrenciye ne anne babasına yalnızca kendi öğretmenliğini aklayan sevimsiz laflar etmezdi…
iyi öğretmen önce iyi insandı…
öyle olmak zorundaydı…

yıllardır, öncelikle anne babamdan, teyzemden eniştemden, ilkokul öğretmenimden ve anne babamın arkadaşlarından bu tavrı görmüştüm ben ve doğrusu da buydu…

siyah boyalı saçlı öğretmen gözlerinden alevler çıkararak konuşurken ve dümdüz !!! giderken “hocanım bir dakika…” dedim…ben umur’un babasıyım….diye ekledim…

sınıfta matematik dersinde de en yüksek notu alanların başında geldiğini biliyordum umur’un…
babası gibi tembel!!!  bir adamdı umur
not hırsı yoktu…
ama bugün de olduğu gibi o zaman da çok  zeki bir adamdı ve anlatılanı bir yerinden yakalaması meseleyi çözmesine yetiyordu...

şaşıran öğretmen benim umur’a dair hiç sorunum yok beyefendi…dedi sanki başına gelecekleri sezerek….

artık seriye bağlayıp 5 golü arka arkaya atma zamanıydı murat örem için…

benim sizinle çok ciddi meselem var hocanım  dedim…
size o ettiğiniz haddini aşan cümleleri  iade ediyorum dedim…
bir sınıfta öğrencilerin yarısı o dersten başarısızsa sorun öğrencilerden önce mutlaka  öğretmenin kendisindedir dedim…
ben sizin yerinizde olsam bırakın böyle anne babaların önünde dan dun konuşmayı  enikonu hepimizden özür dilerdim  diye ekledim…

şaşırmıştı saçları ağır siyah boyalı öğretmen hanım…
çok ama çok şaşırmıştı…

çocuğu sınıfın en yüksek notunu almış bir veli,  öğretmene minnet ve sığınma duygularıyla bakmak ve onunla işbirliği !!!  yapmak yerine bıçak gibi kelimelerle aynı öğretmenin yıkıcı üslubunu yerden yere vuruyordu….

benden güç alan ve o ana kadar süklüm püklüm olan veliler sanki dakikalar boyu süren eziklik uykusundan uyanarak bu kez  öğretmene yüklenmeye başladılar birden …

dakikalardır susan, eti senin kemiği benim diyen onlar değildi sanki…

güç dengesi
bir kişinin konuşmasıyla
ve haklılığıyla
yer değiştirmişti çünkü….

güç dengesi yer değiştirdiğinde
pozisyon da  değişirdi çünkü …!!!!

ne acı…ydı…
ne gerçek…ti…
ve ne onur kırıcı….ydı….

bu kez dakikalardır susan o velilere döndüm ve onlara da söyledim ağzıma ve aklıma geleni…çocuklarınızı bu kadar kişiliksiz, sorumsuz, özensiz, savunmasız ve eksikli yapan aslında tam da sizin bu ikiyüzlü, ürkek, teslimiyetçi  tavrınız….dedim…

sınıftan bir uğultu yükselirken çantamın içindeki sigaramı araya araya  çıkıp gittim…

aynı öğretmen aradan geçen günlerin ardından  o konuşmamdan çok şey öğrendiğini ve hatalı olduğunu artık anladığını söyledi…

eskiden, genç bir adamken,  söylenen her şeye inandığım için bu cümlelere de inandım…

şimdiki aklım olsa insan denen canlının o kadar da kolay değişmediğinden emin olduğum için umur’un kulakları çınlasın it murat örem gülüşüyle karşılardım bu nedamet cümlelerini…

sonrasında aradan yıllar geçti;  umur okul yıllarında hep başarılı oldu…
sonrasında aradan yıllar geçti ; arda okul yıllarında anne babası olan bizlerin bencilliğinden kaynaklanan günlerdeki iki yıllık dibine kadar yaşanmış türbülansı saymazsak hep başarılı oldu…
çok başarılı oldu…

en güzeli de
iki evladım da
girdikleri yere
hep ışıltılarıyla
merhaba diyen
özgüvenle baktılar…
bakıyorlar…

işte sevgili okur bir yıl daha biterken okuduğum ve özet olarak sizinle paylaştığım yukarıdaki yazı , yıllar öncesinde bu yaşananları da getirdi aklıma….

işler ve insanlar kuyruğa girerken bir odaya kapandım
hatun hanım’ın  birbirinden lezzetli çayları,
sevgili özge’nin birbirinden kalabalık imza dosyaları
ve halden anlayan gülümsemeleri  arasında
oturdum anılar denizindeki bu yazıyı yazdım….

( murat örem / 15 aralık 2015 / ankara….)

-fotoğraf / 2008 / adatepe/altınoluk/edremit
umur örsan örem /murat örem  / arda erhan örem-



4 yorum:

  1. Kıymetli müdürüm yine her zaman olduğu gibi güzel yazılarınıza çok güzel bir yazı daha eklemişsiniz.İyiki sizi tanımışız ve iyiki bizimlesiniz.Nice güzel yazılarınızı okumak dileğiyle sevgiyle kalın... Özge

    YanıtlaSil
  2. değerli özge ;

    çok inanarak söylüyorum;
    ben de iyi ki sizleri tanımışım...

    aynı koridordaki
    murat güzel müdürünü,
    hatun hanımı,
    selimi
    ve tabi ki
    gönlü ve kalbi güzel özge'yi...

    hepiniz güleryüzlü emeklerinizle , sevdiklerinizle, ailelerinizle okuyup yazmayla, düşünmeyle dolu geçecek daha nice yıllar görün...

    müdürünüz de hepinizle ayrı ayrı onur duymaya devam etsin...

    murat müdürün...

    YanıtlaSil
  3. Evet sayın hocam... Degerli büyüğüm...
    Ben de öyle büyüdüm... Annem beni okula "teslim" ederken bu cümleleri çok duymuşluğum vardır:)))

    O yıllara götürdünüz beni... Hem fiziksel hem kimyasal büyük farklılıkların olduğu o yıllara...

    Yaramaz bir ögrenciydim ama hep çalışkandım.
    Arkadaşlarımla okulu durmadan asar bilardo salonları, sinema ve eski meşhur sakarya caddesindeki birahanelerde soluğu alan öğrenci modeliydim...

    Arada bir disiplinlik olduğumda çağrılan anneme "çok yaramaz okulu asıyor, kendi gibi bulmuş 3-5 zibidi kız, onlarla takılıyor ve hatta onları "ayartıyor", ama her şeye rağmen tanıdığımız en mert öğrenci" dediklerinde annemin yüzündeki öfke (eve gidince verilecek ceza) yerini gururlu bir bakışa bırakıyordu...:))))))

    Birden bunları hatırlattı yazınız bana...

    Hatta bir keresinde disiplinlik oldugumda akşam kesin annem parçalayacak beni diye düşünürken eve gittim ki ürkek gözlerle omuzlarım düşük, yanaklarım mutlaka kızarmış tam bir suçlu ama masum duruşumla fırça beklerken, annem hiç o konuyu açmamıştı..

    Ben içimdeki meraktan artık çatlama noktasına gelince saatler sonra konuyu açtım ve bana kızmadın mi anneciğim dedim O da "lise dönemlerinde olur böyle ama yeter ki hep dürüst ol, iyi insan ol ve derslerine çalış yeter bana" dediğinde kalkıp sarıldım sımsıkı anneciğime...

    Annem bana olan güvenini ve sevgisini göstermişti bir kez daha. Bu ne kadar değerliydi benim için...

    İşte böyle hocam.... Veli toplantıları... Öğrencilik... Gecmise bir göz atış...:))

    İyi geldi bana...

    Sizin bulunduğunuz ortamda konuşmacı olmak zor iş... O simsiyah saçlı öğretmen hanımefendi nereden bilebilirdi ki 30 kisilik sınıfta koskoca bir murat örem oturuyor:)))))

    İcten sevgi ve saygılarımla...
    Figen.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. değerli figen ;

      güven...
      galiba hayatın en temel kavramı...
      50 yaşın eşiğinin tecrübesi ve deneyimiyle bu cümleyi kurmama izin ver...

      onurlandırıcı cümlen için de ayrıca teşekkür ediyorum...

      sana ve değerli eşine iyilik dileklerimle...

      murat örem....

      Sil