*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

1 Kasım 2013 Cuma

yahya kemal beyatlı ; büyük şiirlerin has şairi....


“Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
 Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, 
 Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; 
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden...”

Yukarıdaki “Sessiz Gemi” başlıklı şiir her zaman çok okunmuştur...
Okunacaktır da...

Çünkü hakiki bir şiirdir...
Hakiki bir şairin,  büyük şiiridir...

Tarih, bundan 55 yıl önce  1 Kasım’ı gösterdiğinde , Türk şiirinin en güçlü damarlarından olan Yahya Kemal Beyatlı da  ‘sessiz gemiye’ binmişti...

Şiir ve edebiyatta Yahya Kemal denince,  akla gelen ilk isim her zaman Ahmet Haşim olmuştur...

Oysa bilenler bilir , iki usta şair ,
iki apayrı şiir yataklarıdır...

Ahmet Haşim , gelenekle bağları koparmak isteyerek yeni şiire ulaşmaya çalışırken  Yahya Kemal, geleneğe sırtını dönmeden modern şiiri yazmanın yollarını aramış bunu da “kökü mazide olan atileriz”  mısralarıyla  tanımlamıştır...

Yahya Kemal hayat felsefesi, şiirleri ve görüşleriyle    Türkiye’nin batılılaşma serüveninde kendine ait bir yerde durur hala. Dönemin koşullarında Avrupa’yı görüp tanımış, kendi ülkesinin tarihsel kültürünü de üst düzeyde solumuş biridir Yahya Kemal.

Alper Beşe’nin  çok yerindeki saptamasıyla  söylersek,  klasik kültürden modern olana geçerken mutlaka uğranması gereken büyük bir limandır Yahya Kemal Beyatlı...

Yahya Kemal 2 Aralık 1884’te, o zaman Osmanlı toprakları olan Üsküp’te doğar. Peynir dilimleri misali gün gün kaybedilen imparatorluk topraklarında yaşanan büyülü  geçmiş Yahya Kemal’i bütün ömrü boyunca takip edecektir...

Yıllar sonra Açık Deniz şiirinde imparatorluğun toprak kaybettiği dönemleri  Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum / Her lâhza bir alev gibi hasretti,  duyduğum… diyerek anlatan Yahya Kemal belki de bütün bir ömür
 eski günlerin ihtişamının hatırlanması  hatta yeniden yaratılması
için  yazmıştır...

Genç yaşında gittiği Paris de, Yahya Kemal’in hayatında Üsküp ve İstanbul’la birlikte çok önemli  olur. Paris’te  “saf şiir”in temsilcilerini yakından tanıyan Yahya Kemal divan şiirini yığma, yapay  bir şiir olarak tanımlayacaktır ilerleyen yıllarda...

Bestelenerek daha da  unutulmaz olan şiirinde İstanbul için  şunları da yazar  Yahya Kemal Beyatlı:

Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul
 Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyâda,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yâda
 Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

Şiirleri kadar hayatı da ilgi çeken  Yahya Kemal, şair ve  diplomat olmasına rağmen, sağlığında tek bir kitap bile yayımlamaz...

Fransız şairleri gibi içkiyi, bohemliği ve rindliği  sever ve dostlarıyla, edebiyatın müziğin olduğu  sofralarda yaşar bunu.

Yahya Kemal’in yemek yeme biçimindeki  özensizlik de bir gölge gibi kendisini takip etmiştir...

Yahya Kemal deyince akla gelen bir başka şey de  ‘bir şeyin şuyuu vukuundan beterdir’ yani ‘bir olayın söylentisi gerçeğinden daha etkilidir, baskındır, kötüdür ’ misalince Ankara’yla ilgili söylediği öne sürülen cümledir…

Kuşaktan kuşağa yayılan tevatüre göre bir gün Yahya Kemal’e Ankara’nın en çok nesini  sevdiği sorulmuş ve o da şu cevabı vermiştir; Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüşünü seviyorum…

“Ölüm âsûde bahar ülkesidir, bir rinde!” diyen Yahya Kemal, cihana bir daha gelmek hayal edilse bile, buna pek de aldırmadan yaşamak gerektiğini düşünür  daha çok…

Yahya Kemal , ölümünden sonra şiirlerinin toplandığı  Kendi Gök Kubbemiz kitabında  çöküşüne birebir şahit olduğu imparatorluğun yarattığı medeniyeti adeta  ebedî kılmak ister.

 “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiirinde,  Malazgirt’ten Mohaç’a at koşturan askerler, Niğbolu’dan, Varna’dan sesler, Tunus’tan, Cezayir’den esintiler vardır.

Tıpkı ;

“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
 bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik..
Ak tolgalı Beylerbeyi haykırdı; ilerle
 Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle….

diye başlayan   Akıncılar   şiirinde olduğu gibi…

Hayatı boyunca hiç evlenmeyen ve evi olmayan Yahya Kemal, son yıllarını İstanbul Gümüşsuyundaki tarihi Park Otel’de geçirir...

Hastalık nedeniyle 1957’de ameliyat olmak için bir kez daha Paris’e gider. Bir yıl sonra, 1 Kasım 1958’de, tedavi gördüğü Cerrahpaşa Hastanesi’nde herkesi bir yerlerde bekleyen  o sessiz geminin yolcusudur artık Yahya Kemal Beyatlı da..

Yahya Kemal bugün bile hakkıyla tanımlanan üzerinde kitaplar yazılan biri  olmamıştır...Türkiye’nin ideolojik kamplaşma hastalığından payına düşeni alan biridir Yahya Kemal de...

Şairlerini yazarlarını edebiyatçılarını düşünce insanlarını yumurta misali tokuşturmak, benim durduğum yer senin durduğun yeri döver, benim ideolojim senin ideolojinden baskındır cümleleri kurmak  değildir aslolan...

Dünyada da , ülkemizde de iyi edebiyatçılar, yazarlar, şairler ve vasat edebiyatçılar vardır...

Yahya Kemal değil vasat olmak, ustaların ustası bir şairdir....

Ölümünün 55.  yıldönümünde Türk şiirinin en güçlü damarlarından olan Yahya Kemal Beyatlı’yı bu cümleler ve yazıyla anmak da bizim için onurdur....

Edebiyat ve düşünce rüzgarınız daim,
pusulanız nitelikli  
şiiriniz de hakiki ve bol olsun...

( murat örem / 1 kasım 2013 / ankara...)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder