*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

3 Eylül 2013 Salı

eylül ; hayat bazen ne yaptıklarınızın değil , neleri yapmadıklarınızın toplamıdır...

Eylül ....
Ayların güzelidir....
En güzellerindendir...

Eylül Mehmet Rauf‘un unutulmaz romanının da adıdır ve Türk edebiyatındaki ilk psikolojik roman olarak tanımlanır....

Mehmet Rauf , romanını yayınladığı dönemde,  Halit Ziya Uşaklıgil’e ithaf etmiştir...

Eğitim döneminde okunması şart olan (!)  –ne hüzünlü , kitap okumak ve şart koşmak ikilisi-  kitaplar  listesinde yıllardır bulunan Eylül’ü  bugün gençlerin kaçı okuyor , kaçı da internet sitelerinden özetleyerek  okumuş gibi yapıyor tahmin etmek mümkün...

Oysa Eylül romanındaki karakterler sınırları  zorlayan aktörlerdir...
Hayatı öğreten karakterlerdir...

Mehmet Rauf , Eylül romanında iç seslere yer vererek

dengi dengine yaşanmayan aşkların,
duyguların ve evliliklerin pişmanlıklarına,
arayışlarına, keşkelerine,
ilgisizlik  ve travmalarına     

değinir...

Söylemek istediklerinin önemli kısmını da roman  karakterlerine  söyletir Mehmet Rauf.....

Eylül, adının da çağrıştırdığı biçimde  zor bir döneme gidişin, aynı dili konuş(a)mayanların, duyguları için gözükara biçimde bedel ödeyenlerin ve

“gerekiyorsa yanalım,
kimseler anlamasa da ,
pisipisine de olsa
ikimiz birlikte yanalım”

diyenlerin de romanıdır....

Aynı yöne bakıp da
bambaşka şeyler gördükleri  için
 hayatı birbirine zehir edenlerin
arayışlarının da  romanıdır....
Eylül...

Hayat hızlandıkça ve adına geçim derdi, ekmek parası  dediğimiz oyun,  her şeyin arsızca kendine göre kurgulanmasını talep ettikçe,  dünya daha başka,  zor ve sevimsiz bir yer oluyor...

Okumak, yazmak, düşünmek gibi kavramlar önemli bir çoğunluk için farazi ve boş işler artık...

Mesleği okuyup yazmak ve düşünmek olarak görülenler için bile dedikoduların cazibesi daha büyüleyici...

Oysa okuduğu  her iyi  hikaye ve güçlü romandaki karakterleri anlamaya çalıştıkça,  yaşadığı tek bir  ömrün üstüne nice nice ömürler, tecrübeler  koyar insan....

Çoğunluk   bunun farkında değil....
Azınlığın da sesi ve gücü bu kadar....

Yazının başına dönersek , Mehmet Rauf’un bir asır önce yazdığı Eylül romanı hala çok kıymetli...

hayatın içindeki gelgitlerin,
hayal kırıklıklarının,
aynı dili konuşmamaya yemin etmişlerin
onların hüzünlerinin,

ve adına ahlak denilen ikiyüzlü rezil çemberin
sınırlarına vura vura yenilenlerin ,

“umut kalacağına emek kalsın”   diye diye
içindeki sese yürüyerek ,
‘ağaçlar gibi ayakta ölenlerin’   romanı
Eylül...

Eylül’ü hiç okumayıp imtihanlarda sorulursa doğru şıkkı  bilmek için  Türk edebiyatındaki  ilk psikolojik  roman olarak ezberleyenler  kendilerini ne çok şeyden mahrum ediyor...

Şimdi yine Eylül ayının  içindeyiz, başındayız...
Eylüllü zamanlardayız...

Nerede olursak olalım ; bir büyük şehirde, kasabada, köyde mezrada , Eylül kendini hatırlatır her zaman...

sararan yapraklar  hızla kısalan günler vardır bir yanda ,
öte yanda da hala yazdan kalma gücünü  paylaşmaya çalışan güneş...

Kah bulutlu bir sabahla gelir eylül kah yarım kalan umutlarla...

Çünkü Eylül de her seferinde tıpkı hayat gibi dönüp dönüp aynı şeyleri hissettirmekte hakikaten mahirdir , çok mahirdir....

hayat bazen ne yaptıklarınızın değil
neleri yapmadıklarınızın toplamıdır...

ve gün gelip bu muhasebe karşınıza küt diye çıktığında
bomboş geçirilen zamanlara hayıflanıp
uzun zaman aynalara bakmak içinizden gelmeyebilir...

işte o zaman eylülün güneşinden medet umun....
çünkü bağışlayıcı bir tarafı vardır her zaman eylül güneşinin....
tıpkı haziranın yaz ışıkları gibi....

ve....
 kökleri dışarı çıksa da,
toprağa iyi tutunduysa bir hayat ,
daha ne eylüller
ne haziranlar görecek güçtedir
her şeye inat....
( murat örem / 03 eylül 2013 / ankara....)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder