*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

23 Ağustos 2013 Cuma

turgut uyar ; ikinci yeni'nin kül yutmayan personel subayı....


“......

Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,

-Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.

Saçların dağınıktır, mahmursundur.

Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,

Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,

Uykudan uyandırsam seni,

Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.

Fabrika düdükleri ötmededir.”



Hayatı,  bir tel cambazı dikkatiyle yaşayan, Alper Beşe’nin tarifiyle , şiirini de incecik bir tel üzerinde ilmek ilmek örmeyi yeğlerken  sanki hep acemi kalmayı isteyen büyük bir ustaydı  Turgut Uyar....



Turgut Uyar, bütün mümkünlerin kıyısında geçireceği hayata 4 Ağustos 1927’de başlamıştı...



Ölümü de aradan 58 yıl geçtikten sonra 22 Ağustos 1985’te  oldu...



Ferhan Şensoy , artık bir dünya klasiği olan  ferhangi şeyler oyununun bir yerinde şunu dedi çok uzun yıllar boyunca bir taraftan da sazını çalarken;  



"ağustos yirmi iki, dediler  "ustan ölmüş",

çok komiksin azrail, turgut uyar ölür mü?



Farklı atılan adımları yok saymak isteyenlere inat, bağırıp çağırmadan, sessiz, sakin ve çok kararlı bir tavırla  yaşadı 58 yıllık ömrü Turgut Uyar...



Sonra sonra bu tarzdan uzaklaşsa da  ilk kitabına adını veren Arz-ı Hal in bir yerinde  dünyadaki alçakgönüllü yerini şöyle anlatmıştı  Turgut Uyar:



“Ben de günahkar kullarındanım Allahım…

Bir “Kulhuvallahi” bilirim dualardan,

Bir de “Yarabbi şükür” demeyi doyunca.

Bir kere oruç tutmam ramazan boyunca,

Ama çekmediğim kalmadı sevdalardan.

Ben de günahkar kullarındanım Allahım.”



Yukarıdaki şiirin,  Garip akımının etkisinde yazıldığını bilenler bilir...

Arz-ı Hal yayımlandığında Turgut Uyar 22  yaşında çok genç bir subaydır ve Garip akımından etkilenmiştir.



Turgut Uyar askeri okullarda devam ettiği  eğitimini Askeri Memurlar Okulu’nda tamamlamış ve  personel subayı olarak orduya katılmıştır. Sonra sonra bu mesleğin kendisine çok uygun olmadığını   hissedecek ve 11  yıllık görevin ardından 31 yaşındayken kendi isteğiyle ordudan ayrılacaktır...



Uyar’ın özellikle 1950’lerden altmışlara gidilen dönemde yazdıkları, onun bu dünyaya neden uyum sağlayamadığı konusunda fikir verecek kadar nettir. Turgut Uyar daha çok iç dünyasına eğilen, orada duyduğu sesleri, gördüğü renkleri biraz da mırıldanır gibi  dışarı taşımayı yeğlemiş bir şairdir çünkü...



Turgut Uyar’ın ilk iki kitabı Arz-ı Hal ve Türkiyemde topladığı şiirlerinde hece ölçüsü ve toplumcu  duyarlık göze çarpar. Orhan Veli ve arkadaşlarının etkisi vardır şiirlerde. Bir yaklaşıma göre, Garip akımı, şiire belli bir anlayış getirmek yerine eski şiir anlayışını yıkmaya yönelmiş ve işlevi bittiğinde de rüzgarı azalmıştır...



Garip akımını bu kadarla sınırlandırmak şiir tarihimize haksızlık etmektir. Garip’in başka bir etkisi daha olur Turgut Uyar ve kuşağı üzerinde. 1950’lerin ortalarına doğru, ki artık Orhan Veli’nin kendisi yoktur bu dönemde ama  Garip akımının açtığı yolla  kavramlar, sınırlar değişmiştir. Aşırı serbestliğe, düzyazıya ve  konuşma diline daha çok yönelen bir şiir görüşü egemendir artık.



Turgut Uyar’ın da içinde bulunduğu kimi   şairler biraz da bu açık anlatıma tepki olarak, örtük, dolaylı, içinde göndermeler de barındıran yeni bir şiir yazmaya başlarlar…



Edebiyatçı, eleştirmen ve yayıncı Muzaffer İlhan Erdost, o tarihte çoğu birbirini tanımayan genç şairlere, şiirlerindeki ortak noktalardan yola çıkarak İkinci Yeni  Şairleri adını verir.. Türk şiirinde yeni bir akımın ismini koyma önceliği Muzaffer İlhan Erdost’un olmuştur....Erdost,  Garip akımını Birinci Yeni olarak kabul ettiği için arkadan gelenlere ve yeni şeyler söyleyenlere İkinci Yeni adını vermiştir ...



Edip Cansever, Cemal Süreya, Ece Ayhan ve Turgut Uyar bu akımla anılan şairlerin başlıcaları olur....Sözcüklerin çağrışım gücüne fazlasıyla önem veren, onları günlük dildeki anlamının dışına, deyim yerindeyse sokağa çıkarmayı önemseyen bir şiirdir yazılan...



Söyleyişleri ilk başta zorlama gibi görünür bu şairlerin. Zamanla hepsinin üslubu oturacak , yolları farklılaşacaktır. Yıllar içinde yaşanan  kırgınlıklara inat yine de dost kalmayı başaracaktır bu şairler...



Bir şiir akımının üyeleri gibi organize davranmadıkları, ortak bir bildirileri olmadığı için kimilerine göre İkinci Yeni bir akım değildir. Oysa, bugün bile hala üzerinde söylenecek çok söz varsa, Turgut Uyar’ın da uzun bir dönem içinde göründüğü İkinci Yeni , önemli bir şiir akımı olarak çoktan edebiyat tarihindeki yerini almıştır...



Uyar 1959 yılında Dünyanın En Güzel Arabistanı’nı yayımlar.



Kitap, İkinci Yeni’nin simge ve kült olmuş şiirlerinden olan Geyikli Gece ile açılır:

“Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta

Her şey naylondandı o kadar

Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.

Ama geyikli geceyi bulmadan önce

Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz

Yeşil ve yabani uzak ormanlarda

Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan

Hepimizi vakitten kurtaracak

Bir yandan toprağı sürdük

Bir yandan kaybolduk

Gladyatörlerden ve dişlilerden

Ve büyük şehirlerden

Gizleyerek yahut döğüşerek

Geyikli geceyi kurtardık

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı

Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk

Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza

Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları

Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk

Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz

Bilir bilmez geyikli gece yüzünden”



Korkularını, korktuğunu da hiç gizlemeden anlatır Turgut Uyar  Geyikli Gece şiirinde. İnsanın, insan olduğu için korkularını kabullenmesi gerektiğini ve kendine yabancılaşmasını dile getirir.



Her şeyin sahte olmasından korkmak çok insanidir, asıl korkmamak  kişiyi insanlıktan uzaklaştıran bir şeydir Turgut Uyar için.



Korkusu bireysel değil toplumsaldır Uyar’ın. Geyikli Gece şiiri gibi yazıldığı dönemde fazla bireyci ve anlaşılmaz bulunan şiirlerinin aslında derinden derine çok  ciddi bir muhalefeti dile getirdiği zamanla daha iyi anlaşılacaktır Turgut Uyar’ın....



Cumhuriyet sonrası doğan kuşağın genel havası ve özgüveni vardır Turgut Uyar’ın ilk şiirlerinde de... Heyecanlı, hevesli, ülkesinden ve kendi geleceğinden umutludur.



Ancak yıllar ilerledikçe toplum hayatında baş gösteren gelgitler  umutlarını boşa çıkarır...



Köy-kent ilişkisinin bozulduğu, üretimde emek yerine rantın ağır bastığı, doğuyla batı arasında sıkışıp kalmış bir toplumun  dalgalanmaları, düşünen bir çok insan gibi Turgut Uyar’ı da yorar ve umutsuz bırakır.



Yerine oturmayan şeylerin ağır bastığı  ama bunlarla yüzleşmek yerine yok sayıldığı bir hayatın içindedir..



Her şeyin fiyatını bilen ama değerini önemsemeyen bir çağın geldiğini ilk hissedenlerdendir Turgut Uyar.



İnsan’ın ortadan kalktığı, para kazandıran makinelerin emekten  daha kıymetli olduğu , iki kutuplu dünya  senaryolarıyla insanların hatta devletlerin bile  kendini güvensiz hissettiği bu dönem , aynı zamanda  Turgut Uyar imzalı  Dünyanın En Güzel Arabistanı kitabının da habercisidir.... 



Turgut Uyar,  Türk şiirinin en yalnız şairlerinin başındadır   yaygın görüşe göre. Uyar’ın yalnızlığı geçimsizlikten aykırılıktan ziyade, istenen tercih edilen bir durumdur.



Yalnızlığını giderecek birilerini aramaz ama buna ortak olabilecek insanların izini sürer. Ortak olunabilecek, paylaşılabilecek bir şeydir yalnızlık Turgut Uyar için. Üstelik, paylaştıkça azalmak yerine artan ve  dünyaya dair umutlarını daha da azaltan bir şeydir, gariptir ki…



 Eski Kırık Bardaklar adlı şiiri  hissettiklerinin farklı   arz-ı halidir    Turgut Uyar’ın...

İşte bak bu ellerimle yalnızım bu inanmazsan bak

Bu saçlarımla bu iyi giyimlerimle paralarımla

Sen varsın ya sen çoğu kez yetmiyorsun

Uzakta mısın sen misin söylemiyorsun

Bakışın mı eksik dudakların mı anlamıyorum

O adamlar geliyor aklıma karanlık iri yarı

O gemiler ipleri yelkenleri dümenleri dökük

Unuttuğum kırlangıç kuşları kırık bardaklar

Bir ahşap evde taşlıkta yaz günleri bilmesem

Bir testiden soğuk soğuk sular sızdığını bilmesem

Güç dayanırım

Bu durum tek başıma beni suçlandırıyor

İşte gör sabah akşam başucumdayım

Bakın bu ikide birde bozulan güneş

Bu durup dururken sokan yılan

Bu kırık bardaklar çöplüklerde

Aşkın şiirin ölümün en kolayına gitmek

Caddeleri sevmediğim kadınlarda yitirdiğim

Biliyorum sebebini bir bir biliyorum

Öyle kolay kendisi kurtulması söylemesi öyle kolay

Kolaylığından sıkılıyorum

Kurtulmak elimden gelmiyor



Turgut Uyar, Tütünler Islak’ı yayımlar 1962 yılında. Soyut, halktan kopuk, okunması zor olan bir şiir geliştirmek için yazıyormuş  gibi görünse de hareket noktası gerçek yaşamdır.



Şair İsmet Özel, o yılların Turgut Uyar’ını ve koşullarını  şöyle anlatmıştır(!) ; “Uyar, o dönemde  Birinci sigarası içiyordu ve yine o yıllarda  tütünler gerçekten ıslaktı…”



1960’lar, şiir üzerine çokça kafa yorulan Türkiye’nin sorunlarının da geçmiş dönemlere göre daha rahat konuşulduğu yıllardır…. 



Turgut Uyar, her kitabında yeniliklere yönelen ender şairlerden olmuştur.. Bir yerde durup krallığını ilan etmekten, şiirde usta olmaktan ısrarla kaçınan bir hali vardır. Bu yanıyla çağdaşı olan bir çok şairden ayrılarak çok düzgün ve hazmedilmiş bir yerde durmuştur Turgut Uyar.



1955’te yazdığı Korkulu Ustalık başlıklı yazısında çok önemli şeyler söyler  Uyar; “Bir yenilik, bir akım ne zaman eskimiş olur? Ne zaman tazeliğini yitirir? Ne zaman o ortalıkta o akımın ustaları çoğalırsa yahut türerse, ortaya bir akımın ustası çıkarsa, o akımda yapılabilecek her şey yapılmış demektir. Ustalığının rahatına ermiştir.



Usta olmaktan korkunuz diyorum.

En büyük ustalık acemi olarak kalabilmeyi bilmektir



1957 tarihli Dikiş Payı’nda da benzer bir tutumunu dile getirir ve şunu der Uyar: “Dört başı dikili, kusursuz şiirler yazanlardan yana değilim. Yanılmayan ozanı iyi ozan bellemiyorum. Bir şiiri herzeden, saçmalıktan, düttürülükten ayıran fark son direncine kadar gerilemeli, zorlanmalı, kıl kadar olmalı bu fark. Emek verilmiş, özden bir saçmalık  yazanı, o tekdüze mırıltıları yazandan daha çok ozan sayarım. Yanılabilmeyi övüyorum.”  



Turgut Uyar, askerlikteki  istifasından  sonra  girdiği Seka’nın  Ankara şubesinden emekli olarak İstanbul’a taşındığında yıl 1968’dir. Bu  aynı zamanda, Turgut Uyar’ın umutsuz ve huzursuz şiirlerinin çoğaldığı Her Pazartesi kitabını yayımladığı tarihtir.



Ankara’dan İstanbul’a geçiş ve Her Pazartesi kitabının içinde yer alan Yenilgi Günlüğü şiirinde başkent Ankara Turgut Uyar’ın simgesel dünyasında farklı yerdedir…Kuruluş yıllarında yalnızca kendine yaslanarak ayakları üstünde durmaya çalışan bir ülkenin, zaman içinde  başkenti de dahil ekonomik ve siyasi anlamda çok bağımlı olmaya başladığını düşünür Turgut Uyar.



Bu noktadan itibaren de düz politik şiir yazmadan da politikaya gönderme yapılabileceğini ortaya koyar  şiirlerinde  ...

Dünyanın En Güzel Arabistanı ve Tütünler Islak’ta belli bir bütünlük kuran Turgut Uyar Her Pazarteside buna ihtiyaç duymaz. Kaosun içindeki birliği okuyucunun algısına bırakır. 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren ‘yenilgi duygusu’  Turgut Uyar için  tekrarlanan bir kader ve dönüşü olmayan bir yoldur sanki .



Daha önce Tevfik Fikret’te görülen direnerek, sözünü söyleyerek yenilgiyi kanıksama ve kabuğuna çekilme tavrı, Uyar’da da karşılığını bulmuştur. O da Tevfik Fikret gibi şiirde daha soyut bir dile yönelir ama  şiire küsmez.

Aksine, hayattan kaçtıkça şiire sığınır....

Bir de yılların arkadaşı olan alkole...

Penceresinden yaslı yaslı izlemektedir gelen sarı günleri Turgut Uyar.



Sarı renk ünlü ressam Van Gogh gibi Turgut Uyar’ın da üstünde kalan bir hüzün bulutudur sanki. Haftanın günlerinin  dökümünü yapar Yenilginin Günlüğü   kitabında.... Pazartesiden itibaren bütün günleri yazdıktan sonra tekrar pazartesiye döner.



Hayatın içindeki yenilgi adeta sonsuzdur.



Yunan mitolojisinin iki kahramanı Sisifos ve Promete gibi yenilgi tekrarına mahkumdur Turgut Uyar da....



Turgut Uyar, Dünyaya alışmadım / Kuru güller gibi yersiz ve inceydim biraz... diyecektir  şiirlerini topladığı kitabına da ad olan Büyük Saat şiirinde.



1970 yılında, çeşitli çevrelerde geniş yankılar uyandıran kitabı Divanı yayımlar... Kitabı klasik edebiyatımızdaki örneklerine uygun düzenleyen şair, naat, münacaat, gazel, kaside, rubai gibi biçimlerden yararlanır. Doğu-batı her çekişmesinin gündemde olduğu o günlerde (de) , yazar  Kemal Tahir, Divan’ı, batılı biçimler karşısında geleneğe dönüldüğü için coşkuyla selamlar.



Oysa Turgut Uyar geleneğe yaslanmayı aklından geçirmez. Yabancılaşmanın bir başka biçimidir onun Divan’ı....



Yaygın olan görüşe göre Turgut Uyar, ne geçmişte kendisine yaslanacak duvar bulmuştur ne de şimdide tutunacağı bir dal aramıştır.

Geleceğe dair umutsuzdur.



Yaşadığı zaman, bir çeşit kendilik zamanı, bir öz-zamandır.. İçine tam anlamıyla nüfuz edilmedikçe etkisi ve tadı zor anlaşılır bir şiirdir Uyar’ınki. Zaman kavramını eğip bükerek kendince  kullanması ve insanın varoluş sorunlarını şiirine taşıması , Turgut  Uyar’ın  yirminci yüzyılın düşünürlerini iyi takip ettiğinin de  gösterir okuruna...



sonunu bulmuşken duvarları boyadık

o zaman biraz serpinti idi yağmurun adı

kimdi nerede idi o büyük anahtarcı

gemiler geldi geçti bir türlü bulamadık



Bir rubaide böyle der Turgut Uyar sonsuz arayışını dile getirmek, tanımlamak  için.

Bir gazelinde ise bir sürekli kaşınmadır yaşadığım / törelere ve alışkanlığa karşı / geldim gittim geldim bir şey bulamadım / üzüldüğüme ve yorulduğuma karşı diyecektir.



Turgut Uyar’ın 1974 yılında yayımladığı Toplandılar, bir kitap olmaktan çok şairin not defteri gibidir.

Şimdi bu her şey nedir

dükkanların borsaların bankaların adı ne

 yeşilin tadı hani gölün sevinci nerde

 şimdi durup dururken nedir bu

 gündüzü hızlandıran, geceyi bölen öfke   der kitabında.



Kimi zaman upuzun kimi zaman kısa dizelerle ama hep kesik kesik, kopuk kopuk dile getirir acısını.



12 Mart 1971 askeri muhtırasının grilik ve haki yeşili onu da etkiler. Ülkenin içine sürüklendiği koşulların sonucunda dili daha  soyut bir hal alır. Uyar’ın yine aynı kitapta “Gazete” üst başlığıyla yer alan şiirleri de  bir çeşit görsel şiir denemeleri gibidir..



Turgut Uyar’ın  1982 tarihli kitabı Kayayı Delen İncir, kısmen daha  kısa şiirlerden oluşur. Anlatımı biraz daha yoğundur bu kitapta. Toplandılar’daki düzensizliği kendince bir düzene çeviren ve  yaşananlara siyasal göndermeler içeren bir kitaptır Kayayı Delen İncir.



Bir şiirinde 

"ben bir gün giderim ki neyim kalır

 eksik bıraktığım herşeyim kalır"

 demiştir Turgut Uyar…



22 Ağustos 1985 tarihinde öldüğünde 58  yaşındadır.

Altmışlı yaşlara ulaşamadan ölen ve sayısı epeyi kalabalık olan şairlerin, dostlarının yanındadır artık.

Şair İlhan Berk yıllar önce şöyle demiştir;

 "ben dahil hepimiz turgut uyar okumalıyız"…



Bir dönem eşi olan ama öncesi ve sonrasında hep dostu kalan edebiyatçı Tomris Uyar şu güzelim cümleleri kurmuştur Turgut  Uyar için; “onu hep hırçın olmayan, gevşek olmayan, kül yutmayan, ne yapmak istediğini çok iyi bilen ve çok iyi yapan, sessiz/hoşgörüsüz, sevecen/ hoşgörülü, ciddi ve güzel, engin bir insan olarak düşüneceğim”  



Türk Şiirinin Üvercinka’sı Cemal Süreya, İkinci Yeni’deki yol arkadaşının ölümünden sonra şu şiiri yazar  Turgut Uyar başlığıyla;



ak odada oturur

kapısı penceresinden çok

gözlerinde yıldızlar

serin yerde durur

bir elinde kadeh

öbürünü yarasına bastırır

inşaatan ses gelir

bir şeyi okşar gibidir

uzanıp durmuş mahcup

ışığagöçerin şarkısı

dönülmez dizeler içinde

onunkiler gülaçılır

öldüğü gün

hepimizi işten attılar



Turgut Uyar, tek başına durarak da çok şeyin tane tane söylenebileceğini göstermeyi başarmış  büyük  şairlerinden biri olarak yaşadı.



Turgut Uyar , 22 Ağustos 1985’te Özdemir Asaf’ın deyişiyle ;

ve kayığına bindi, yanına bir anlam aldı ....açılıp uzaklara  gitti...



Şiirleri yazıları duruyor, duracak.

Okunmayı bekliyor her biri…



Okuyun , okuyun ama  internet çöplüğündeki basitlikleri size turgut uyar şiirleri, aforizmaları... diye yutturmaya kalkanlara karşı da uyanık olun...



Sizin alınız al inandım morunuz mor inandım

Tanrınız büyük âmenna şiiriniz adamakıllı şiir

Dumanı da caba

Ama sizin adınız ne benim dengemi bozmayınız

Bütün ağaçlarla uyuşmuşum kalabalık ha olmuş ha olmamış

Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum

Ama ağaçlar şöyleymiş ama sokaklar böyleymiş

Ama sizin adınız ne benim dengemi bozmayınız

Aşkım da değişebilir gerçeklerim de

Prılpırıl dalgalı bir denize karşı yangelmişim dizboyu sulara

Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum hiçbirinizle döğüşemem

Siz ne derseniz deyiniz benim bir gizli bildiğim var

Sizin alınız al inandım sizin morunuz mor inandım

Ben tam dünyaya göre,ben tam kendime göre

Ama sizin adınız ne benim dengemi bozmayınız...



( murat örem / 23 ağustos 2013 / ankara...

alper beşe’nin  katkılarıyla...) 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder