*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

17 Haziran 2013 Pazartesi

cemil meriç ; "her yüzyılda yalnızca bir kaç kişi düşünür , geri kalanlar sadece düşünülenler üzerine düşünmeye çalışır..." diyebilen mütefekkir...


Şair İsmet Özel’in mısralarıyla tanımlamaya çalışırsak;  

‘ nereye kulak kesilirsek öbür yöne sağır olduğumuz’  gölgeli zamanların büyük mütefekkiri;



Cemil Meriç...



Türkiye’nin yıllar içinde kaybedip kaybedip yeniden bulduğu , sağından soluna kendi kamplarına çekmek isteyen gruplara inat,  herkese karşı  aynı keskin tesbitler için kullandığı cümleleri...

Bir yalnız adamın daha hayatı....



O Cemil Meriç ki , “izmler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir…” diyebilmiş bir düşünür, münevverdi ve sorunların  arkasında yatan tarihsel ve sosyolojik nedenlere eğilmeyi yeğlemişti...



O Cemil Meriç ki şunları da yazmıştı ; " benim trajedim şu bir kaç satırda: sevebileceklerim dilsiz, dilimi konuşanlarla konuşacak lakırdım yok. yani, dilimle, zevklerimle, heyecanlarımla, yarımla 'büyük doğu' kadrosundanım. düşüncelerimle, inançlarımla 'yön'e yakınım. bu bir kopuş, bir parçalanış."



1987 yılının 13 Haziran’ında öldüğünde yetmişli yaşlarının başındaydı Cemil Meriç...



Balkan coğrafyasının imparatorluktan gün gün koptuğu zamanlarda göç etmek zorunda kalan ailenin çocuğu olarak Hatay Reyhanlı’da doğar Cemil Meriç…



Yıl 1916...Birinci Dünya Savaşı sonunda Fransızlar tarafından işgal edilen Hatay…Zorluklar, acılar ve çelişkiler içinde büyüyen bir çocuk…Uzun esaret ve şaşkınlık yılları…



İleride, bütün çalışmalarının ana damarını oluşturacak olan doğu-batı çatışmalarıyla  hayatının ilk yıllarından itibaren  yüz yüze gelen Cemil Meriç…



Yıllar sonra İstanbul Pertevniyal Lisesinde öğrencilik yılları..

Öğretmenleri olan  Reşat Ekrem Koçu ve Nurullah Ataç....



Nazım Hikmet’le tanışma zamanı ve günlüğüne düştüğü not; 

“ Nazım Hikmet  kalabalıkların uğultusunu duymuş, âdeta tarihin sesini, tarihin nabız atışlarını dinlemiş adamdı”...



İlerleyen yıllarda Cemil Meriç için de tutuklanma zamanları...

Marksist olmak ve Hatay hükümetini yıkmaya teşebbüs etmek suçlarından idam istemiyle yargılanma günleri...



Beraat kararı ama yıllarca takip edilmenin veya takip edilme duygusunun yarattığı derin  ruhsal tahribat...



Sonra sonra içine girilen yeni dünyalar, açılan yeni kapılar...

İnanç dünyasındaki son liman....



İstanbul Üniversitesi’nde Fransızca okutmanlığı....

Cemil Meriç’e göre,   doğunun ışığından yararlanmayan batının çok daha vahşi ve  kan dökücü olduğunun   görülüp tekrar tekrar yazıldığı anlatıldığı yıllar..



Erkenden gelen karanlık zamanlar...

Bir ziyaret sonrasında eşine Işıklar mı söndü, etraf niye karanlık ? sorusu...

38 yaşında görme yeteneğini kaybetmiş olmanın yaşattığı travma...

Buna rağmen,  yazmaya, düşünmeye, oku(t)maya devam devam devam...



Kendi cümlesiyle “Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı yerde” ölüme kadar düşünmeye üretmeye çabalamak,  çabalamak...



Veeee uzun çok uzun süre , bütün izmler, fikirler , ideolojiler  tarafından yok sayılmak...

         Günden güne yaşanan derin yalnızlık duygusu...



Tıpkı Oğuz Atay’ın ‘Ben burdayım sevgili okurum, sen nerdesin..?” sorusu misali...



Evli olmasına rağmen Lâmia Hanım’la ölümüne dek sürecek unutulmaz derinlikteki duygu ilişkisi ve yıllar sonra yayınlanan mektuplarından birinde Lamia Hanım’a şu cümlelerle seslenişi Cemil Meriç’in ;



"Mektuplarını üzülerek okudum.

Sen ki son liman, son ümit, son dost, ilk ve son sevgilisin.

Sen ki yıldızım, sen ki annem, sen ki çocuğumsun.

Acılarımla hırçınlaştığına üzüldüm.

Istıraplarım çok mu çirkin, çok mu çocukça?

Onları senden mi gizleyeceğim?

Sahneye maskeyle çıkmak!

Ben aktör değilim.

Sesinin tonunda minnacık bir soğuyuş hissettiğim an  yokum.” 



         Bir başka seslenişinde ortaya çıkan şu cümleleri Cemil Meriç’in ;



Hayatının sonuna yaklaşmış bir insan olarak, zaten çoktan beri kaybettiğim yaşama sevincini, bu sınıflar üstü hakikatlerin taharrisinde buluyorum.

Bu itibarla, mezarların ötesinden seslenir gibi seslenebilirim çağıma, daha doğrusu ülkeme.

 Ama okunur muyum, sesim duyulur mu?

Meşhur bir adam da değilim...

Kalabalığın benimsediği edebi bir nevi de temsil etmiyorum.

Ne romancıyım, ne şair, ne tarihçi.

Sadece dürüstüm, çok okudum, çok düşündüm.

Beşeri ihtiraslardan uzaklaşmışım:

Bütün bu vasıflar bir düşünce adamının hamurunu yapar.”



13 Haziran 1987’deki ölümünün 26. yıldönümünde , Türkiye’nin yeniden ve belki de her dönemden daha fazla biçimde  en büyük aklı selime ihtiyaç duyduğu zamanlarda , çok uzun  yıllar boyunca kendi ülkesinde gurbeti yaşayan, gurbet yaşatılan  Cemil Meriç’i saygıyla anarak... 



         (murat örem / 17 haziran 2013 / ankara....)

7 yorum:

  1. Cemil hoca hakkında izlemek isteyenler için güzel bir belgesel http://www.youtube.com/watch?v=huENWVDMG1E

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli Gürkan Turhan ;

      Katkınız için teşekkürlerimle...
      Yeni yazılarda yorumlarda görüşmek umuduyla...

      murat örem...

      Sil
  2. Murat Cemil Meriç'i hiç bilmiyordum. Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Emeğine bin teşekkür ...
    Kalemine kuvvet.

    YanıtlaSil