*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

7 Mart 2013 Perşembe

8 mart ; " kadınlar yaşıyor, en iyisini yapıyorlar..."



“ Güzel kadınları severim,
İşçi kadınları da severim;
Güzel işçi kadınları
Daha çok severim.”  


Böyle demiş Orhan Veli Kanık…
Böyle demiş Türkçenin bir “garip”  ve çok büyük şairi…
Kadının yok sayıldığı bir coğrafyada 65 yıl öncesinden  ne güzel demiş…Ne unutulmaz demiş….


Türkçenin en gizemli ve usta kalemlerinden olan Yusuf Atılgan da hep sevmiş kadınları , güzel kadınları ama elbette eşini de apayrı tutarak…Serpil Atılgan eşi Yusuf Atılgan’ı bir anma yazısında ne güzel anlatmıştır şu cümlelerle ; (Yusuf Atılgan’ın) Kadınlarla arası iyidir. Kadınları sever. Kadınlardan sanatçı çıkmıyor, kadınlar yazamıyor, beceremiyor dendikçe kızar. ‘Yazmasınlar zaten’ der, ‘Kadınlar yaşıyor. En iyisini yapıyorlar’…


Güzel ve akıllı ve yürekli kararlı kadınlara her zaman büyük bir saygı ve saygının daha da çoğalttığı  sevgi besleyen biri olarak söylersem; Yalnızca kadınların olduğu dünya ne kadar ürkütücüyse kadınların olmadığı bir dünya tarifsiz karanlıktır…

Kapkaranlıktır
Kadın insandır…Sevgilidir…Dosttur…Sırdaştır…
Kadın  bir durgun suyun içinde ahenkle duran nilüferdir…

Kadın çoğaltandır…Güneştir…Kelimelerdir…
İnce upuzun parmaklardır…

Bir bahar gününde savrulan saçların arasından yayılan o kendine özgü kokudur…Zor zamanların can yoldaşıdır…Güzel zamanların can erikleridir…

Kadın, çocukluk günlerinizdeki “torunum gelmiş köfte patates zamanı” diyerek her şeyi bırakarak sizi koklaya koklaya öpen, en zor zamanlarınızda dahi  gözünüzden sıkıntınızı  anlayıp elini gönlünü uzatan  babaannenizdir…
Bedia Örem’dir…


Kadın , kocasını erken denecek yaşta kaybetse de büyük bir aileyi yalnızca gözleriyle biraraya getirmeyi  başaran , “ağaç dalına bakar köküne değil…biz ölürsek arkamızdan çok üzülmeyin muradım…” diyen , sabırla ovuşturulmaktan dolayı parmakları pütür pütür olsa da yine de saçınızı hışır hışır okşamasını  beklediğiniz anneanneniz Hatice Tanyeri’dir…


Kadın , artık siz bile  ellili yaşlara  giderken çok yıllar öncesinden hayatınızın en büyük şanslarından biri olduğunu söylemekten onur duyduğunuz, adalet eşitlikten önemlidir demeyi öğrenmenizi sağlayan  ilkokul öğretmeniniz  Nursever Tuna’dır…


Kadın, ergenliğin en deli günlerinde aklınıza koyduğunuzu mutlaka yaparken “ah be muradım…sen neden böyle yapıyorsun…alnımızı nar yapıp çatlatıyorsun” dese de , her seferinde en çok didişseniz de,  en sonunda birbirinizi en iyi anladığınız, en çok sevdiğiniz ,  bir tarifsiz güzel insan olan anneniz Müjgan Örem’dir…


Kadın, kırk beş yıldır  abiliğin hazzını ve sorumluluğunu doya doya yaşadığınız , hatrının ve nazının en çok size geçtiği , kırk yılda bir gözünüzü belertip sesinizi yükselttiğinizde bile fikrini söylemekten çekinmeyen ama abisinin gönlünü kırmaktan da ölesiye korkan kızkardeşiniz  Ayşın Örem Alptekinoğlu’dur…


Kadın, yaşanan onca şeyin , yürünen onca yolun hatrına  bundan sonra  birlikte yürüseniz de yolunuzu çatallandırıp ayırsanız da , iki eliniz kanda olsa bile her zaman yardımına canı gönülden koşacağınız , daima iyilikler görmesini isteyeceğiniz, bal kuyusu evlatlarınızı doğuran  Zeliha Örem'dir…


        Kadın, hayatınıza giren komşu teyzelerdir, annenizin öğretmen arkadaşlarıdır, akrabalarınız içinden kah çok sevip saydığınız kah kadınlıklarını çiğ dişiliklerine ve ihtiraslarına  hapsettikleri için ömrünüzün sonuna dek tiksineceklerinizdir…
        
     Kadın , yirmi küsur yıllık çalışma hayatınızda , çok farklı işyerlerinde  karşılıklı çay  kahve içip sohbetini, yüzünü , sesini , insanlığını  , gülüşünü özlediğinizdir…
        
          Kadın, uzaklardan gelen  sestir…
          Kadın anılarda kalan gülüştür…
          Kadın ojeli parmakların tuttuğu çay bardağıdır…
    
       Kadın, annelik sıfatıyla evlere kapatılacak nesne değildir…
     
        
        Hayatının bir çok döneminde aile büyüklerinden ve sonrasında annesinden başlayarak doğru kadınlarla karşılaşan  her erkek dünyanın en mutlu , en acılı , en aşık ama en yetişkin insanıdır…

       Ve bu erkeklerin aklaşmış her bir sakal telinde,  en az bir kadına dair hikaye vardır…

    Her erkeğin hayat hikayesinin olgunluk zamanında assolist olmak isteyen, en son ve tek sevilen olmak isteyen  kadınlar da bilmek zorundadırlar ki , en son onları hakkıyla sevmeyi öğrenen erkeğin arkasında da anneanneler , babaanneler, komşu teyzeler, öğretmenler , ablalar ve tabi ki sevgililer  dahil onlarca  kadının en güzel emekleri vardır…
    
        Bu yüzden aklı başında her kadın , herkesi seve seve en son kendisini seven erkeğin tarihini sorgulamaya , yargılamaya kalkmaz…
   
      
         Bilir çünkü bir erkeğin büyümesinin bir çınarın büyümesi kadar yıllar aldığını…

       Ve bir toplum,  kadınlarını hayatın değil de kapalı kapılar ardındaki evlerin nesnesi yapmaya başladığı andan itibaren adım adım  öleceğini bilir…

          Umarız ki Türkiye kadının kıymetini bilen gruptandır….
          Değilse, zaten yandı gülüm keten helvadır…

            (murat örem / 7 mart 2013 / ankara …)
            ( fotograf / umur örsan örem / 2009 / ankara...)

           



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder