*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

10 Şubat 2013 Pazar

"...bir tel kopar / ahenk ebediyen kesilir..."




        
           Ülkenin en kalbur üstü Hukuk fakültelerini derecelerle bitirip,  “hukuk kelimesinin Türkçe anlamı ne” diye sorduğumda yüzüme boş boş bakan ve “hukuk, tabi ki  hak kelimesinin çoğuludur ve haklar anlamına gelir ” diyemeyen çocuklar gençler gördüm yıllardır…
           
            Hala bekliyorum , bir gün bu soruya tak diye doğru  cevabı verecek genç bir ismi…
         
         Yazın en sıcak günlerinde , “üzerinize koyu bir şeyler giyin ki güneş ışığı sizi etkilemesin, açık renkler güneşi kendine çeker” derken hiç de  şaka yapmadığını anlamaktan ürktüğüm parlak !  mühendisler gördüm…
        
         Mühendis olup da  “şu mühendis kelimesi hangi kökten geliyor yahu” demeyen yüzlerce  genç gördüm…Her seferinde bu sorum karşısında afallayan bilmemnereli doktoralı mühendis çocuklara  “mühendis kelimesi hendese bilen anlamındadır hendese de arapça geometriyi tanımlar..” demekten yorulmayı gördüm…         
        
        Her gelen günle pıtrak gibi biten, eğitimsizliğin şahikabı yazar çizer taifesinin kitaplarını okurken, hakikaten kitap okuduğunu sanan ve  ağzını şişire şişire “Mevlana – Şems “  dostluğunu anlattığını zannedenlerin  “Şems” kelimesinin anlamını bir kez bile merak etmediğini gördüm…
           
           Yalnızca  yağmurda akla gelen , ilk fırsatta kaybedilmese zaten ikinci seferde çalışmayacak ve  çin malı olan şemsiyelerin aslında kelime anlamı olarak “güneşlik” olduğunu bilmeyenler ve  hiç de merak etmeyenler gördüm…
        
        İşi gücü , mesleği yayıncılık olup da onlarca kelimenin yazımını telaffuzunu asla merak etmeyen, öğrenme zahmetine girmeyen  meslektaşlar  , haakem , raaaakip diye diye dilleri şişen yılların spor adamları, yorumcularını  gördüm…
           
           Çocukların öğrencilerinin gözünün bebeğine baka baka “soru sormak isteyen yok değil mi ?” cümlesini kuran, yaptığı işi elinin kenarıyla yapan  öğretmenler gördüm…
          
        “Ben dindarım” diye ortalarda dolanırken en temel dini bilgileri merak etmeden, kendini inandığı dinin öznesi yapmak yerine yalnızca nesnesi yaparak düşünmemenin ninnisine teslim olanlar  gördüm…
       
       Ben ateistim diye tribüne oynarken , inananlara saygısızlık etmeyi insanlık sananlar gördüm…
            K ırk beş yıllık ömrümde kadınlar erkekler gördüm…
            İlkokullar, ortaokullar, liseler , üniversiteler gördüm…
            Evler, aileler, insanlar gördüm…
           
Sokaklarda birbirinin elini tutanlardan çok kavgalar gördüm..
Evlerde birbirini övmekten çok iğneleyen karı kocalar gördüm…
İşyerlerinde birbirinin başarısıyla kıvanmaktan çok kıvrananlar gördüm…
            Onca okuyup yazarken okuyup yazarken yıllar içinde gözümün biri sağa kaydı…
            Hal böyle olunca ,  “Soldan hiç ama hiç ümidimi kesmeden”  sağı da gördüm…
          
         Şu blogda yazılar yazmaya, yayınlamaya başladım iki buçuk  aydır, günlük üç haneli okur trafiğinin karşıma çıkardığı birbirinden duyarlı okurlar gördüm…
           
          Bugün, bir Pazar gününde bütün gün evden çıkmayarak,  “aylardan sonra Pazar günlerinin ev halini de” gördüm…
          
            Gördüklerim hiç de az değildir…
            Milyonlarca milyarlarca insanın gelemediği 45’li yaşları gördüm…
        Öyle hayat arsızı olmadığım için “Allahım bir bu kadar daha ömür ver” demek de hiç aklımdan geçmedi vallahi son 5 yıldır…
             
            Dedim ya, gördüklerim hiç de az değildir…
            
            Mesela yıllar içinde aşık olmayı yaşadım , gördüm…
Kendiyle barışık mutlu bir çocukluk gördüm…
Başarılı bir gençlik gördüm…
İstediğimi elde etmenin tarifsiz emeğini gördüm…
Mesela gençliğimde çok sevdiğim kızla zaman içinde evli olmayı gördüm…
Ayrılmayı ve yeniden biraraya gelmeyi gördüm…
Aynı nehirde iki kere yıkanmanın hakikaten imkansıza yakın olduğunu gördüm..
            Mesela baba olmayı gördüm…
            Büyük ve geniş bayram sofralarında uzun yıllar boyunca gülen yüzler gördüm…
        Bekar evlerinde bile kitaplıkları olup da , hali vakti epeyi şişince evlerine değil kitaplık koymak okunacak gazete bile almayan aile büyüklerimi de gördüm…
         
         Artık 70 yaşın kapısından içeri girmelerine neredeyse aylar kala anne babamın yine de sağlıkla kendilerini taşıyabildiklerini gördüm…

            “Bok evlat baldan tatlı” diyen ataların haklı olduğunu gördüm…
           
“Bir tel kopar, ahenk ebediyen kesilir” diyen şairin büyüklüğünü gördüm…

Yayla gibi çift şeritli yollarda , ağacın duldasına yaslanarak ,  kendi halinde giden şoförlere “yollarda hız yaptın, radara yakalandın”  diye ceza kesenler  gördüm…

Şairin dediği gibi ; daha neler görürüm, başımdan neler geçer bilinmez…

Amma; şu gördüklerimi yeniden yeniden görmek yerine,  bundan sonra hayatın yalnızca tuzu kurular için değil, sıradan hayatları yaşayan milyonlar için de,  uzun ve güzel bir Pazar günü huzuruyla, sakinliğiyle  yaşandığını görmek istemem çok şey midir?

(murat örem / 10 şubat 2013 / ankara…)  
resim / hürmüz edeer / murat örem'e hediye / 1997
başlıktaki dizeler / yahya kemal beyatlı....

        


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder