*"114" ayrı ülkeden günlük ortalama "500" ziyaret !
*her cümle "5846" sayılı yasa korumasında !
*fotolar "ekseriyetle" büyütülebilir !
*sağ alttaki küçük dünya ?

3 Ocak 2013 Perşembe

Hüseyin Avni Dede ; “Yığılmış karanlığın önünde, aydınlığın en eski türküsünü söyleyen adam; ”





Şehirlerin de kendine ait ruhu var ama dünyanın en güzel meydanını , sokaklarını, denizini, deresini, göllerini  güzelleştiren de önce insan...

İnsan yoksa , güvercinlerin, balıkların , sokakların, ağaçların meydanların boynu bükük... İçinizden kaçı kocaman bir çınara yaslanıp, her şeye inat yaşamayı ve  şiir yazmayı  iş edinmiş biriyle, bir şairle tanıştı günlük hayatın tam da içinde hem de ?

Şiiri de şairi de  severim” biçimindeyse cevabınız  ve yolunuz İstanbul Beyazıt Meydanı’ndan bir kez geçtiyse  Hüseyin Avni Dede’yi biliyorsunuzdur uzaktan yakından.... En azından uzun saçlı, uzun sakallı , derin kuyu gözlü adamı görmüşsünüzdür.

Çeyrek asırdan daha  önce de  İstanbul’da, tarihi Sahaflar Çarşısı’nın Beyazıt Camii’ne açılan  kapısı önünde  asırlık bir çınarın altındaydı  Hüseyin Avni Dede ilk  gördüğümde... Hüseyin Avni o zaman da şiir kitaplarını,  o çınarın altında imzalıyor, geçimini, sattığı kitaplardan, yıllanmış bozuk paralardan, eski pullardan ve gümüş takılardan   sağlıyordu.

Hüseyin Avni Dede’nin tezgahı yıllar içinde  bazen kaldırıldı , bazen yerine kondu ama o ısrarla ve kimselerle tartışmadan hep o çınar ağacının altında durmayı yeğledi.

Seyyar satıcı değildi  Hüseyin Avni Dede...
 Bir dünya kentinin , İstanbul’un simgelerinden biri olmuştu neredeyse elli yıldır.  Dünyadaki tek dikili ağacı olan “Çınaraltında” yaşıyordu.

Küçük bir mermer parçasının üstünde, Beyazıt’ta sahaflara dönük yüzüyle, şiirseverleri bekleyen Hüseyin Avni Dede’yi, gördüğüm haliyle anımsamak istedim hep. Upuzun saçları, rüzgarda savrulan sakalı ve insanın gözünün içine içine bakan halini tutmak istedim aklımda. Bir de, işine ve insana duyduğu saygı nedeniyle, yaz kış ayakta hep ayakta olan görüntüsünü kazıdım zihnime.

1980’lerin sonlarına doğru   Eylül ayının bitimine  denk gelen şaşırtıcı derecede soğuk mu soğuk günlerden birinde öğrenciliğimin geçtiği  İstanbul’daydım yine. Bin yıllık dostum da vardı yanımda. Beyazıt’a, sevdalı halimle uzatmalı okuduğum İstanbul Üniversitesinin tarihi binasına ve Çınaraltına götürmüştüm onu . Sahaflar, İstanbul Üniversitesi,  Çınaraltı, Beyazıt Camii ve üzerinden pek çıkarmadığı her halinden belli olan siyah paltosu, büyük taşlı gümüş yüzükleri, gelene, gidene ve soru sorana aynı yakınlıktaki bakışlarıyla  duran Hüseyin Avni Dede’yi tanıtmıştım.

Bugüne kadar,  kitabını imzalattığı yazarların  yüzüne bakmamasına alışık olan dostum,  “Acıya Kurşun Geçmez” kitabının içine yazdıklarına çok şaşırmıştı  Hüseyin Avni Dede’nin. Hüseyin Avni Dede her zamanki gibi önce enikonu sohbet etmiş sonra imzalamıştı kitabını çünkü.

Kitaba da  adını veren ‘Acıya Kurşun Geçmez’ şiirinin sonunda  şunları yazıyordu Hüseyin Avni Dede:  

Acıların en kötüsünü
 Ama en kötüsünü tattığımı biliyordum
 Çünki gözlerim
Dost elleriyle kör olmuştu
 Çünki gözlerim uzağı seçmiyordu
 Çaresizliğim kurşun üstüne kurşun yese de
Anladım ki acıya kurşun geçmiyordu

O kadar çoktu ki ziyaretçisi Hüseyin Avni Dede’nin. Turistler mesela, fotoğrafını çekmek için kuyruğa giriyordu. Bu durumu kanıksamıştı ve bacağına sürünen kedilerle de ilgileniyordu. Yaşayan ve yaşatılmaya çalışılan her şeyi seviyordu Hüseyin Avni Dede...“Bir gün birinin işine yarayabilir, başka birinin işine yaramasa da çok hoşuna gidebilir ya da bir gümüş rozet büyük bir hikayenin , şiirin  kapısı olur ” diye biriktirmek cıvataları, vidaları, eski diş macunu kutularını, kol düğmelerini, anahtarlıkları herkesin yapabileceği şey değildi ....

Hüseyin Avni Dede ; İstanbul’un , Beyazıt’ın, Çınaraltının şairi....

Ceyhun Atuf Kansu’nun bir mısraındaki gibi ; “Yığılmış karanlığın önünde, aydınlığın en eski türküsünü söyleyen adam; Hüseyin Avni Dede...”.

Hüseyin Avni Dede’nin tezgahı ve kendisi Bayazıt’taki tarihi Çınaraltı’nda  bin yıllık yerinde mi   hala ,   İstanbul’dan uzaklardayken bunu bilmenin mümkünü yok. Muhtemeldir ki bir şekilde oradadır . Muhtemeldir ki ilerleyen yaşına rağmen  her gün Kadıköy’den kalkarak Beyazıt’a gelip o çınarın altından bakıyordur  dünyaya, hayata ve insanlara şairliği babasından tevarüs etmiş olan Hüseyin Avni Dede...

Bütün şehirlerin kendine has bir ruhu vardır. Bir şehir deniziyle de, dağı tepesiyle de , meydanı veya yollarıyla da çok güzel olabilir. Ancak dünyanın hangi şehrine giderseniz gidin o şehre ruhunu veren insandır, insanlardır...

Dünya üzerinde bir çınarla bir meydanla ve bütün insanlarla birlikte anılan kaç has şairi, kaç Hüseyin Avni Dede’si var ki insanlığın diye sorsak ne dersiniz ?

Türkiye bu insanlarının ne zaman farkına varacak diye sorsak ne dersiniz ????

(muratörem/2010/ankara.../ sevgili ayşın örem alptekinoğlu’nun yazıp hatırlattıklarıyla..)




3 yorum:

  1. Hala çınaraltında, yaşlı çınarla yarışırcasına, Beyazıt meydanını, şiiri kollamakta efendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. değerli watozaky;

      "keman çalan ölülere " , hüseyin avni dedelere iyi bakın, iyi bakalım....
      bir gün gidecekler ve yerlerine yenileri gelmeyecek...
      selamlar....
      murat örem....

      Sil
  2. Bundan 10 yıl önce 40 50 yıllık bir zaman var derdim bu kültüre ulaşmamıza. Şimdi inşallah ulaşırız diyorum.

    YanıtlaSil